Loading...
Albert'in soruları

Çocuklar büyürken onlara güven vermek çok hayati..Mesela ; her konuda istedikleri kadar soru sorabileceklerine dair..Sonu gelmeyen sorularla dünya keşfine çıksınlar ki , biz “büyükler” de eğer azalmışsa ya da kaybolmaya yüz tutmuşsa “yaşamla ilgili merakımız” , yeniden canlandıralım..Soruları bizleri “konfor alanımızdan” çekip çıkartsın..Bir çocuk merakı , heyecanı ve cesareti ile işe koyulmamızı sağlasın..Onları saygı ve sabırla dinleyelim ki “kendini ifade etme yetenekleri” gelişsin..Empati kuralım elbet..Ancak çocuğun düşünce ve duygularını merkez alarak.Deneyimlerimizin farklı olabileceğini unutmadan ,”onun hikayesinde” kalarak..Böylece kendi deneyimlerini biriktirecek ve “çevresindekilerin görüşleri” yerine kendi “içsel sesine” güvenecek.

Aşağıda okuyacağınız yazımda , Bilim ve Teknik Dergisinde okuduğum bir anektodtan yola çıktım.Ve doğru pedagojik yaklaşımın yanısıra , müzik eğitiminin ; mutlu , ruhen ve bedenen sağlıklı insanlar olmamıza sağlam bir destek olduğuna dair inancımı pekiştirdim tekrar.

Hayal edelim..Güney Almanya’da 1887 yılındayız..Zevkle döşenmiş bir evin , geniş salonu..Kuyruklu bir piyanonun başında bir kadın , eski bir Macar melodisi çalmaktadır mutlulukla..Bu arada 8 yaşlarındaki oğlu Albert’le babası arasındaki diyalog çalınır kulağına;

Baba , oğlunun “Neden okula gitmem gerekiyor babacığım?” sorusuna biraz da şaşkın ,”Kara cahil biri olarak mı büyümek istiyorsun yoksa?” sorusuyla karşılık verir başedebileceğini sanarak küçük adamla..

Bu esnada piyanodaki annenin kahkahasını duyarız önce..Sonra da yanına gelen oğluna sarılarak der ki ;”Albert’i soru sormaktan alıkoymanın tek yolu benim müziğimdir”…Gerçekten de çocuk bir süre annesinin piyanoda danseden parmaklarına ve uçuşan notalara dalıp gider..

Ancak annesinin son cümlesine karşılık hemen ve bu kez de babasını güldüren sorusunu soruverir ; “Soru sormak kötü birşey mi?” ..Annesi de örnek bir ebeveyn yanıtı verir ; “Soru sormanın hiçbir kötü yanı yok tatlım.Yeter ki , soruların karşındakini küçük düşürmeye ya da kırmaya yönelik olmasın”..Albert hemen “Ama ben öyle birşey yapmıyorum anneciğim.Bilmediğim o kadar çok şey var ki ; sorarak öğrenmek , hem de herşeyi öğrenmek istiyorum.Oysa okulda yanıtlamak bir yana , soru bile sordurmuyorlar.”

Albert Einstein gerçekten şanslı bir çocuktu..Bağnazlıktan uzak , açık görüşlü , entellektüel , onunla sohbet eden , söylediklerini dinleyen , değer veren bir ailede doğduğu ve büyüdüğü için.Önceleri aile biraz telaşlanmış olmalı ; çocuğun ilk yıllardaki gelişim temposundan..Konuşmada gecikmesi örneğin..İçine kapalı olması , diğer çocukların arasına karışmaması..Orta öğrenimdeki mutsuz ve başarısız geçen yıllar..Neyseki mühendis olan amcasının özel ilgisi onun öğrenim hayatından kopmasını engeller..Özellikle geometriden adeta büyülenir..Yıllar sonra amcasına vefa borcunu şu sözlerle öder belki de ; “Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam.Biri , beş yaşımdayken amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem , diğeri de oniki yaşımda tanıştığım Öklit geometrisi.”

Tabii bir de hayatı boyuca vazgeçmediği ve en mutlu saatlerini geçirdiğini söylediği dostu ; kemanı..Özellikle Mozart ve Beethoven sonatlarını çalarken..6 yaşında keman dersi almaya başlamış küçük dahi..14 yaşına dek sürmüş dersler..

Nobel ödüllü Einstein bir röpotajında ; “Hayal gücü bilgiden de önemlidir.Müzikle hayal gücüm gelişti.Bilimsel çalışmalarımı müzikle paralel yürüttüm.Ve müzik algıyla ilgilidir.Algı yeteneğimin gelişmesini de müziğe borçluyum”

Yorumlar

Blog Post

Post a reply
1749 views

- of 0

Reply to this discussion

You cannot edit posts or make replies: You should be logged in before you can post.